İstirdat Davası
Kişi, kendisine karşı bir icra takibi başlatılmış, ödeme emrine itiraz etmemiş veya itiraz etmiş olup da itirazının icra mahkemesince kaldırılmış olması nedeniyle, kesinleşen icra takibine rağmen maddi hukuk bakımından borçlu olmayabilir. Bu durumda, kişi açılan takip bakımından borçlu edilecek ve hakkındaki icra takibi hüküm ve sonuç doğurmaya, yani malları veya gelirleri haczedilmeye, taşınır/taşınmaya satılmaya başlanabilecektir.
Böyle bir durumla karşı karşıya kalan takip borçlusu, borçlu olmadığının tespiti için bir menfi tespit davası açmamış ve borcunu icra tehdidi altında ödemiş ise, ödemiş olduğu paranın kendisine iadesi için alacaklıya karşı dava açabilir, borçlunun açacağı bu dava istirdat davasıdır.
İstirdat Davası Nedir?
İstirdat, sözlük anlamı olarak geri alma, bir şeyi yeniden ele geçirme anlamlarına gelmektedir. İstirdat davasının kanuni tanımı ise, borç olmayan bir paranın kesinleşen icra takibi dolayısıyla cebri icra tehdidi altında ödenmesi durumunda bu paranın geri alınması için başvurulabilecek dava türü olarak tanımlanmıştır.
İstirdat Davasının Amacı ve Hukuki Dayanağı Nedir?
Borçlu hakkında bir icra takibi başlatılmış, bu takibe süresinde itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş ancak itirazının kaldırılmış olması sonucunda, icra tehdidi altında, aslında maddi hukuk bakımından borçlu olunmayan paranın alacaklıya ödenmesi sonucunda, bu paranın geri verilmesini sağlamak genel olarak istirdat davasının amacını oluşturmaktadır.
İstirdat davasının hukuki dayanağını, İcra ve İflas Kanununun 72. Maddesinin 6. Bendinde yer alan “Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir.” düzenlemesi oluşturmaktadır.
İstirdat davası iki şekilde meydana gelebilir. İlk olarak, borçlu icra takibi sırasında, borçlu olmadığı bir parayı alacaklıya ödemesi sonucunda, doğrudan istirdat davası yoluyla, bu paranın kendisine geri ödenmesini talep edebilir. Bir diğer hali ise, borçlu icra takibi açıldıktan ve alacaklıya henüz herhangi bir ödeme yapmadan önce borcunun bulunmadığının tespiti amacıyla menfi tespit davası açar ve bu dava sürerken alacaklıya borcun tamamı veya bir kısmını ödemiş olursa bu durumda, menfi tespit davası artık istirdat davasına dönüşür ve yargılamaya istirdat davası olarak devam edilir.
İstirdat Davasının Şartları Nelerdir?
Belirtmiş olduğumuz üzere, borçlu maddi hukuk bakımından borçlu olmadığı parayı ödemek zorunda kalması halinde istirdat davası açabilecektir. Dava açılabilmesinin ilk şartı;
- Borç olmayan bir paranın ödenmiş olması gerekmektedir. Bu durumda, icra takibi başlatıldıktan sonra yapılan ödemenin maddi hukuk bakımından hiçbir nedene dayanmaması gerekmektedir. Bu parayı, borçlunun kendisi değil de üçüncü bir kişi ödemiş olsa da, borçlunun yine de istirdat davası açma hakkı bulunduğu kabul edilmektedir. Ancak eksik borçlar takip sırasında ödenirse, istirdat davasının konusunu oluşturmazlar. Örneğin, zamanaşımına uğramış bir borcu takip sırasında ödeyen borçlu istirdat davası açamaz.
- İkinci dava şartı ise, Paranın icra takibi sırasında ödenmiş olması gerekmektedir. Takip henüz kesinleşmeden yapılan ödemeler için istirdat davası açılması mümkün değildir. Borçlu tarafından doğrudan ödenebileceği gibi malların satılıp paraya çevrilmesi suretiyle de ödenmiş olabilir.
- Üçüncü şart ise paranın icra tehdidi altında ödenmiş olması gerekmektedir. İcra tehdidi, takibe itiraz edilmemesi veya takibe itirazın kaldırılması sonucunda takibin kesinleşmesi ve alacaklının artık haciz, satış vb yollarla alacağını elde etmesi nedeniyle zorlanma hali olarak ifade edilebilir. Bu şart bakımından önemli olan husus, borçlunun takip kesinleştikten sonra, artık hakkında haciz ve diğer tüm işlemler yapılabileceği endişesi ile ödeme yapmış olmasıdır. Takip kesinleşmeden yani henüz itiraz süresi içerisindeyken yapılan ödemeler bakımından istirdat davası yoluna başvurulamayacaktır. Örneğin, takip borçlusu, kambiyo senetlerine mahsus takip yolu ile hakkında icra takibi başlatılmış ve ödeme emri kendisine tebliğ edildikten itibaren beş günlük itiraz süresi dolmadan, ikinci gününde ödeme yaparsa, icra tehdidi altında ödeme yaptığı kabul edilmeyeceğinden, istirdat davası açılamayacaktır.
İstirdat Davasının Açılması İçin Bir Süre Var mıdır?
Kanunen istirdat davası açılabilmesi için bir süre öngörülmüştür. Ödemenin tamamının yapıldığı tarihten itibaren bir yıl içerisinde istirdat davasının açılması gerekmektedir. Bu süre zamanaşımı süresi değil, bir hak düşürücü süredir. Dolayısıyla taraflar itirazda bulunması dahi hakim tarafından re’sen dikkate alınacaktır. Bu süre geçtikten sonra açılan davanın dinlenmesi mümkün olmayıp tekrar aynı şekilde dava da açılamayacaktır.
İstirdat Davası Nasıl Açılır?
İstirdat davası bir hukuk davası olduğundan genel hukuk davaları ile aynı süreçlere tabidir. Kula Hukuk Bürosu olarak, istirdat davası açılması için dava hazırlığı, dava açılması ve duruşmaların takibi süreçlerinin tamamını gerçekleştirme yönünde hukuki hizmet veriyor olmakla birlikte, genel olarak bu davada borçlu, dava dilekçesinde, aslıda borçlu olmadığı bir parayı icra tehdidi altında ödemiş olduğunu bildirerek istirdat davası açabilecektir.
Borçlunun daha önce icra mahkemesinde itirazın kaldırılması davası sırasında ileri sürdüğü ancak ispat edemediği iddia ve itirazları tekrar istirdat davası ile ileri sürmesi mümkündür. Aynı şekilde, itirazın kaldırılması davasında ileri sürmediği itiraz ve defileri istirdat davasında ileri sürebilecektir ancak zamanaşımı itirazı bunun istisnasını oluşturmaktadır. Borçlu, itirazın kaldırılması davası sırasında zamanaşımı itirazında bulunmamış ise açacağı istirdat davasında borcun zamanaşımına uğramış olduğunu ileri süremeyecektir.
İstirdat davası, ödenen bir meblağ ile ilgili olduğundan nispi harca tabidir.
İstirdat Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme
İstirdat davasının görüleceği mahkemeye ilişkin olarak özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle, icra mahkemeleri değil genel mahkemeler görevli olacaktır. Görevli mahkemenin belirlenmesi ise taraflar arasındaki hukuki ilişkinin türüne göre belirlenecektir.
Yetkili mahkeme ise, genel yetki kuralında olduğu davalının yerleşim yeri ve icra takibinin yapıldığı yer yetkili mahkeme olacaktır. Taraflar arasında geçerli bir yetki sözleşmesi bulunuyor ise bu sözleşme ile belirlenen yer mahkemesi de yetkili olacaktır.
İstirdat Davasında Yargılama Usulü
İstirdat davasında, davacı taraf borçlu, davalı taraf ise, borçlunun ödemeyi gerçekleştirdiği takip alacaklısıdır. Borçlunun kefili, borçlu adına ödeme yapmış olması halinde, kefil davacı sıfatıyla, takip alacaklısına karşı istirdat davası açabilecektir.
İstirdat davasında esasen genel ispat kuralı geçerli olmasına rağmen kanunda, davacının yalnızca paranın verilmesinin gerekmediğini ispatlaması yeterlidir denilerek, davacının başkaca bir hususu ispatlamasına gerek olmadığı düzenlenmiştir.
İstirdat davası sonunda, davacıya, ödemek zorunda kaldığı bedelin, tüm harç ve gideriyle ödenmesine karar verilir. Yargılama masrafları ve vekalet ücreti de davayı kaybeden taraf olan davalıya yükletilir.
Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası Birlikte Açılabilir mi?
Menfi tespit davası, icra takibi açılmadan önce veya takip açıldıktan ancak alacaklıya herhangi bir surette ödeme yapılmadan önce takibe konu borcun bulunmadığının tespiti amacıyla açılmaktadır. Burada borçlunun davayı açmaktaki amacı, borçlu olmadığının tespitini sağlamaktır. İstirdat davasında ise, borçlu artık borçlu olmadığının tespitini değil, icra takibi sırasında aslında borçlu olmadığı bir parayı ödemiş olması sebebiyle, bu paranın geri alınmasını sağlanmak istenmektedir. Dolayısıyla, iki davanın yöneldiği amaç farklı olduğundan birlikte açılmaları mümkün değildir. Menfi tespit davasının ve istirdat davasının birlikte açılması halinde, bir dava şartı olan hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilecektir.
Borçlu, eğer borcu olmadığını düşünüyor ise ilk adım olarak menfi tespit davası açması gerekmektedir, bu konuda Menfi Tespit davası başlıklı yazımızdan detaylı bilgi edinebilirsiniz.
Borçlu öncelikle menfi tespit davası açmış ancak menfi tespit davası icra takibinden önce sonuçlanmaz ve ihtiyati tedbir kararı ile takibin durdurulmamış olması ve borçlunun, takip konusu alacağın tamamını veya bir kısmını alacaklıya ödemiş olması halinde, kanun gereği menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilecektir. Bir diğer anlatımla, menfi tespit davası istirdat davasına dönüşecektir. Bu durumda, davacının bir talebinin bulunması şart değildir. Böyle bir halde, istirdat davası açılması için aranan, ödemeden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre şartı da aranmayacaktır.
Ticari Satımdan Kaynaklanan İstirdat Davası Nedir?
Taraflar arasında, bir malın verilmesi amacıyla, karşılığında bir bedel ödenen sözleşmeler satım sözleşmesidir. Ticari satım sözleşmesinde ise her iki taraf da tacir olabileceği gibi taraflardan birinin tacir olması ve ticari faaliyeti nedeniyle bu sözleşmenin kurulmuş olması yeterlidir. Satıcı, sözleşme konusu malı, alıcıya teslim etme/devretme yükümlülüğü altında iken alıcı ise malın bedelini ödemekle yükümlüdür. Satıcının yükümlülüğünü gereği gibi veya hiç yerine getirmemiş olması ancak alıcının satım bedelini ödemek zorunda kalması halinde istirdat davası yoluna gidilmesi mümkündür. Bu durum genellikle iki şekilde karşımıza çıkmaktadır; ilki satıcının, teslim etmeyi taahhüt ettiği malı hiç teslim etmemesi veya ayıplı olarak teslim etmesi alıcının ise ödemeyi nakit veya çoğunlukla kambiyo senedi ile gerçekleştirilmesi halidir. Bu durumda, satıcı ürünü teslim etmemesi veya ayıplı olarak teslim etmesi nedeniyle esasen alacağa hak kazanamamaktadır. Alacaklı veya alacağını temlik etmiş olması halinde üçüncü bir kişi, bu alacağı tahsili amacıyla icra takibine girişmesi ve alıcının bu takip konusu borcu ödemek zorunda kalması, yukarıda belirtmiş olduğumuz şartların da oluşması halinde istirdat davası yoluna başvurabilecektir.
Ticari satımdan kaynaklı istirdat davası açılabilen bir diğer hal ise satım sözleşmesi gereği teminat senedi teslim edilmesi ve sözleşme şartlarının her iki taraf bakımından da yerine getirilmesine rağmen, teminat senedinin alıcıya teslim edilmemesidir. Bu durumda da, satıcı veya senedin hamili olan üçüncü kişi tarafından icra takibi başlatılabilir ve alıcı bu bedeli ödemek zorunda kalırsa, istirdat davası açabilecektir.
İstirdat Davası Yerine Sebepsiz Zenginleşme davası açılabilir mi?
Sebepsiz zenginleşme, niteliği itibariyle istirdat davasına oldukça benzemekte, doktrinde istirdat davasının sebepsiz zenginleşmenin bir türü olduğu da ileri sürülmektedir. Bu itibarla, zaman zaman bu iki davanın birbirinin yerine açılıp açılamayacağı, hakların yarışmasının söz konusu olup olamayacağı tartışılmıştır. Bu tartışmaya değinmeden önce, sebepsiz zenginleşme davasından bahsetmekte yarar görüyoruz.
Sebepsiz zenginleşmeye dayalı dava Türk Borçlar Kanunu m.77’de düzenlenmiştir. Davanın temeli, kişinin kendisini borçlu sanıp hataya düşerek ödemesi ve karşı tarafın, bu nedenle sebepsiz zenginleşmesi söz konusudur. Genel hukuk kuralları bakımından, bir kişi aslında borçlu olmadığı bir eşyayı veya parayı bir başkasına vermesi bağışlama olarak kabul edilir ve geri istenmesi mümkün değildir. Kişi, hataya düştüğünü, kendisinin borçlu olduğunu sanarak bu ödemeyi yaptığını ispatlaması halinde ödemiş olduğu parayı geri alabilir. İstirdat davasında ise borçlunun, parayı icra tehdidi altında ödemiş olduğunu ispatlaması yeterlidir. Sebepsiz zenginleşmede, iradi olarak bir ödeme söz konusudur. İstirdat davasında ise esasen irade bir ödeme söz konusu olmayıp cebri icra tehdidi altında gerçekte borçlu olunmayan bir paranın ödenmesi söz konusudur. Sebepsiz zenginleşme davası açılabilmesi için dava açma süresi, ödeme tarihinden itibaren değil, kişinin ödemiş olduğu parayı geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten itibaren iki yıl olarak belirlenmiştir. Bu süre, istirdat davasında olduğu gibi bir hak düşürücü süre değil, zamanaşımı süresidir. Dolayısıyla taraflarca sürülmeden hakim tarafından re’sen dikkate alınamayacaktır.
Genel kabul ise, sebepsiz zenginleşme davasının ikincil nitelikte bir dava olduğu ve kişinin malvarlığındaki azalmanın başka davalarla önlenmesi mümkün olması halinde sebepsiz zenginleşme davasının açılamayacağı yönündedir. Bu durumda, istirdat davasının açılması mümkünse sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemeyecektir.
Eğer borçlu, istirdat davası açılması için öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre geçmiş, sebepsiz zenginleşme davası için öngörülen iki yıllık süre geçmemişse bu durumda artık sebepsiz zenginleşme davasının şartları oluştuğundan, sebepsiz zenginleşme davası açılabilecektir.
Borçlu, eğer istirdat davasının şartları oluşmamışsa ancak gerçekte borçlu olmadığı bir parayı ödemişse, örneğin hakkında icra takibi açılmadan ödeme yapmış veya takip kesinleşmeden ödeme yapmışsa istirdat davasının şartları oluşmadığından, sebepsiz zenginleşme davası açabilecektir.
İstirdat Davası Arabuluculuğu Tabi Midir?
Arabuluculuk, birçok dava türü için bir dava şartı olarak getirilmiştir. 6102 sayıl Türk Ticaret Kanunu gereği, alacak talebini içeren tüm uyuşmazlıklar, İş Kanunu ile tüm işçi-işveren ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Tüketici Hakem Heyeti’ne başvuru sınırının üstünde kalan tüm davalar için arabuluculuk yoluna başvuru bir dava şartı olarak düzenlenmiştir. Dolayısı ile istirdat davası bakımından da, belirtmiş olduğumuz hukuki uyuşmazlıklar bakımından arabuluculuk bir dava şartı karşımıza çıkmaktadır. Arabuluculuk yoluna başvurmadan önce dava açılması halinde, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilecektir.
İstirdat Davası Kısmi Açılabilir mi?
Kısmi dava ile alacağın tamamı değil bir bölümü talep edilebilir. Bunun için öncelikle alacağın bölünebilir nitelikte olması gerekmektedir. Niteliği itibariyle para borçları bölünebilir niteliktedir, bu nedenle istirdat davasına dayalı alacak talebinin, kısmi dava olarak açılması mümkündür. Dikkat edilmesi gereken husus ise kısmi dava ile talep edilen kısım bakımından hak düşürücü süre duracaktır talep edilmeyen kısım bakımından süre işlemeye devam edecektir.
İstirdat Davasında Kötü Niyet Tazminatı İstenebilir mi?
Kanunda, istirdat davası sonucunda, davayı kaybeden tarafa herhangi bir tazminat yükletilmesine ilişkin olarak bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle, istirdat davasında, kötü niyet tazminatı istenmesi mümkün değildir. Ancak, menfi tespit davasının istirdat davasına dönüşmesi halinde, davayı kazanan borçlu lehine %20’den az olmamak üzere, kötü niyet tazminatına karar verilebilecektir.
** Bu çalışma, Kula Hukuk Bürosu tarafından müvekkillerini bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. Kaynak gösterilmeden kullanıma muvafakatimiz bulunmamaktadır. Görüş ve önerileriniz için [email protected] adresinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.